Lâle – Doğada, Tarihte, Sanatta.

Stok Kodu:
9789750824081
Boyut:
24x33.5 cm
Sayfa Sayısı:
275
Basım Yeri:
İstanbul
Basım Tarihi:
2012
Kapak Türü:
Ciltli,Şömizli
Kağıt Türü:
Kuşe
Dili:
Türkçe
Kategori:
900,00TL
Aynı gün kargo
9789750824081
362273
Lâle – Doğada, Tarihte, Sanatta.
Lâle – Doğada, Tarihte, Sanatta.
900.00

Sultanların çiçeği: Lâle

“Lâle kitabında sanat tarihçi, mimar ve yazar Gül İrepoğlu, lâlenin imparatorlukları etkileyen, sanata yön veren uzak ve yakın tarihini inceliyor.”
Türkler’in yeryüzünde izledikleri yolda onlara yoldaşlık eden, Orta Asya’dan çıkarak
Anadolu topraklarına yerleşen ve buradan da Avrupa’ya yayılmış olan özel bir çiçek lâle… Rengi ve duruşuyla sanatçıları esinlendiren lâle, Anadolu Selçukluları’nın çinilerinden Osmanlı sanatının incelikli motiflerine uzanır, ardından Avrupalı ressamların resimlerine konu olur. 16. yüzyılda güzellik ve aşk  simgesine dönüşür. Osmanlı Devleti’nde imparatorluk kavramının yerleştiği, birçok alanda “temeller”in atıldığı bu dönemde yabanî lâle ıslah edilip türleri seçilerek, yeni ve mükemmel lâleler elde etmek için büyük çabalar gösterilir. Bu dönem İstanbul lâlesinin serüveninin başladığı yıllardır. Öte yandan lâle bu dönemde Avrupa’da da kök salar.
17. yüzyılda da ise Sultan IV. Murad’ın Bağdad Seferi sonrası Hoca Hasan Efendi’nin İran’da beğendiği yedi çeşit lâleyi yanında getirmesiyle lâle şaşırtıcı bir yenilik olarak adım atıp çabucak benimsendiği Avrupa’dan memlekete bir “yabancı” olarak giriş yapar. Bu dönemde aynı zamanda Çiçek Encümen-i Dânişi, yani Çiçek Akademisi kurulur.
18. yüzyılın başlarındaki ise “Lâle Devri”nde lâle çeşitlerinin sayısı iki bini bulur. Bu devrin pek ani ve kanlı sonu, lâlenin de eski hükümranlığını yok eder. Ancak lâle bu dönemde özellikle Hollanda’da çılgınlığı çoktan geride kalmış olsa da, yetiştirilmeye ve tüm dünyaya dağıtılmaya devam eder.
Çağdaş zamanlarda memleketine değişmiş olarak geri dönen lâle, o eski zarif, incecik, narin bedeninin yerini dolgun bir görünüme bırakmıştır. Ancak görenin çarpıldığı göz kamaştırıcı renkleri yerli yerindedir.

Sultanların çiçeği: Lâle

“Lâle kitabında sanat tarihçi, mimar ve yazar Gül İrepoğlu, lâlenin imparatorlukları etkileyen, sanata yön veren uzak ve yakın tarihini inceliyor.”
Türkler’in yeryüzünde izledikleri yolda onlara yoldaşlık eden, Orta Asya’dan çıkarak
Anadolu topraklarına yerleşen ve buradan da Avrupa’ya yayılmış olan özel bir çiçek lâle… Rengi ve duruşuyla sanatçıları esinlendiren lâle, Anadolu Selçukluları’nın çinilerinden Osmanlı sanatının incelikli motiflerine uzanır, ardından Avrupalı ressamların resimlerine konu olur. 16. yüzyılda güzellik ve aşk  simgesine dönüşür. Osmanlı Devleti’nde imparatorluk kavramının yerleştiği, birçok alanda “temeller”in atıldığı bu dönemde yabanî lâle ıslah edilip türleri seçilerek, yeni ve mükemmel lâleler elde etmek için büyük çabalar gösterilir. Bu dönem İstanbul lâlesinin serüveninin başladığı yıllardır. Öte yandan lâle bu dönemde Avrupa’da da kök salar.
17. yüzyılda da ise Sultan IV. Murad’ın Bağdad Seferi sonrası Hoca Hasan Efendi’nin İran’da beğendiği yedi çeşit lâleyi yanında getirmesiyle lâle şaşırtıcı bir yenilik olarak adım atıp çabucak benimsendiği Avrupa’dan memlekete bir “yabancı” olarak giriş yapar. Bu dönemde aynı zamanda Çiçek Encümen-i Dânişi, yani Çiçek Akademisi kurulur.
18. yüzyılın başlarındaki ise “Lâle Devri”nde lâle çeşitlerinin sayısı iki bini bulur. Bu devrin pek ani ve kanlı sonu, lâlenin de eski hükümranlığını yok eder. Ancak lâle bu dönemde özellikle Hollanda’da çılgınlığı çoktan geride kalmış olsa da, yetiştirilmeye ve tüm dünyaya dağıtılmaya devam eder.
Çağdaş zamanlarda memleketine değişmiş olarak geri dönen lâle, o eski zarif, incecik, narin bedeninin yerini dolgun bir görünüme bırakmıştır. Ancak görenin çarpıldığı göz kamaştırıcı renkleri yerli yerindedir.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat